Dünyayı sarsan ve ülkemizi de içerisine alan koronavirüs her geçen gün ciddiyetini koruyor. Devlet bu virüsten, asgari ölçüde kayıp vererek bu belayı savuşturmaya çalışsa da olmuyor. Biz göndersek bile bu bela başımızdan gitmiyor. Sağlık teşkilatımızın dünya ülkeleriyle boy ölçülemeyecek kadar ileri ve gelişmiş durumda…

  1. Bakanı Fahrettin Koca, başarılı sınav vermeye devam ediyor. Bilindiği gibi son yıllarda sağlığa büyük oranda yatırım yapıldı. Özel sektörde sağlık konusunda devletten geri kalmadı. Halen tedavisi bulunamayan hastalıktan korunmakta mümkün! “Maskeni tak sosyal mesafeyi koru” sloganlarıyla bu hastalığın yayılmasını önlemeye çalışılıyor.

Buna rağmen tanı sayısı ve hastalıktan ölenlerin sayısı azalsa da bitmiyor. Geçtiğimiz gün Kalp Cerrahı Dr. Fatih Yemşen’i bu hastalık yüzünden kaybettik. Kabul edelim ki bu felaketin boyutları çok büyük ve bundan kaçış yok. Krizin etkilerini asgariye indirebilmek için koruyucu tedbirleri almaktan başka çere kalmıyor. İşte rasyonel akılla hareket etme farkı burada başlıyor. Ekonomileri güçlü olan devletler işyerleri kapananlara, işlerini kaybeden ya da ücretlerini alamayacak olanlara yönelik milyar dolarlık destek paketleri açıkladılar. Bizde ekonomimiz nispetinde ilk başta yine diğer ülkelerde olduğu gibi destek paketi açıkladık.

Siyasi irade ile bilim kurulu arasında sağlıklı bir ilişki var. ”Emin ellerdeyiz “duygusu, topluma güven veriyor. Onun için de toplum hayatına ilişkin kısıtlamalar genel olarak destek görüyor. Şunu da unutmayalım; Böyle bir ortamda; hamaset, büyük laflar etmenin, atıp tutmanın, üstünlük taslamanın ne pazarı var ne de faydası…

Böyle yapan ülkelerin hali ortada. Birçok ülke gerçeklerle yüzleşmeye direndiği için tanı ve ölüm oranları artıyor. Hala komplo teorileri, hava atarak ne kadar mükemmel oldukları çabasının da gerçeklerle uyuşmadığı görülüyor. Diğer taraftan: fabrikalar çalışıyor ve işyerleri açıldı. Örneğin ilimizde bulunan fabrikalarda 144 bin işçi ürettikleriyle hem il hem de ülke ekonomisine katkı sağlıyorlar. Evde kalarak sağlıklı olmak elbette mümkün. Ancak her zaman evde kalmakta olmuyor… Çalışmadan üretmeden yaşam hayatını sürdürmek mülkün değil. Tasarruf eden bir kültüre sahip değiliz.

Son aylarda faizlerin düşürülmesiyle inşaat ve araç piyasasında hareketlilik yaşanıyor. Biz fırsat bulduğumuz zaman ya ev ya da aracımızı değiştirmeyi çok severiz. Koronavirüs ile mücadele ettiğimiz yoğun günlerde, evde kal çağrısı kabul gördü, sağlıklı korunak. O günlerde evde, evi düşünmek, kendimiz kadar hayata bakışımızın rengini de değiştirdi. Ekmekten suya kadar temel yaşam elementleriyle ilişiklimizi gözden geçirmek için evde kalmak kaçınılmayacak bir fırsattı… Yeter ki tarih, insan tekinin üzerine bir yangın olarak çökmesin. Toplum olarak, Osmanlıdan gelen biat kültürümüz var. Her zaman yasalara ve toplumsal dayanışmaya uyum sağlarız.

Sokak kısıtlamalarına da önemli ölçüde uyum sağladık. Bu beladan kolay kurtulmak mümkün gözükmüyor. Artık insanlarımızda, maske ve temizlik kurallarına uyarak, aradaki mesafeyi mümkün olduğu kadar koruyarak, virüsle yaşamayı öğrendi. Elbette kuralları hiç sayanlar yok mu? Var ama çoğul olarak çarşıda pazarda ve diğer yerlerde maskeli insan sayısının giderek artığını görüyoruz.